Hey gidi Karadeniz… (1)

Bu sözüğü o kadar çok duydum ki yıllardır. Gidip bir bakayım şu karadenize dedim. 🙂 Yıllarca Ege ve Akdeniz bölgelerini arşınlamış biri olarak artık ülkemin farklı bölgelerini gezme ihtiyacı ağır basmaya başladı. Artık gezmek demek, tatil demek deniz – kum – güneş üçlüsünden çıkaramam gerektiğine inanmaya başladığımında kanıtı olacaktı bu seyahat.

Sabah erkenden çıkılması planlanan gezi ilk saatlerden başlayarak sekteye uğradı ve 4 saatlik gecikme ile Fazer’ım, ben ve yol arkadaşım kendimizi karadeniz yollarına atmaya hazırdık.

Hazır ve nazır şekilde yola çıkmaya hazırız. Motosikletlerin son kontrolleri yapıldı, güzelce yükler sabitlendi. Artık teker dönme vakti geldi. Kavacıktan hareketle yola cıkıyoruz…..

karadeniz232pa0_resize_resize.jpg

Bugun ki rotamız şu şekilde ; (Istanbul – Bolu – Mengen – Safranbolu – Amasra )
gun1vo4_resize_resize.jpg

Daha fazla oyalanmadan basıyoruz marşa ve TEM Otoyolunu kullanarak Bolu çıkışına kadar devam ediyoruz. Artık Tünel de açıldığı için Bolu ya kadar olan yolumuzu tamamen otoyoldan tamamlıyoruz. Ama ben bu durumdan şikayetçiyim. Oldum olası sevemedim otoyolları. Motorun ruhuna ters diye düşünüyorum. Viraj dönemedikten sonra 4 şeritli yolda düz gitmenin ne zevki olaiblir ki ?  Bolu çıkışından ayrılıp Bolu Mengen’i de görerek geçmek niyetimiz. Türkiye’ce ünlü Bolu’lu Mengen ustaları belki gorürüz niyeti ile  Mengen ufak bir anadolu ilçesi. Fazlaca geç kalmadan Safranbolu ‘ya varıp orada daha fazla vakit geçirmek istediğimizden doğruca yolumuza devam ediyoruz. Artik biraz yoldan sapmalıyız diye düşünürken harita üzerinde kısa ama dağ yolu olduğu belli bir rotayı takip ederek (Eskipazar) yolumuza devam ediyoruz.

Çeşme başları sessiz ve dingin ;
karadeniz237dx6_resize_resize.jpg

karadeniz002xd2_resize_resize.jpg

Ufak bir soluklanma ve yola devam. Safranbolu merkezini biraz dolaştıktan sonra meşhur Safranbolu evlerine doğru yöneliyoruz. Tepeden görünen ve tarihii dokusu halen ayakta olan Safranbolu evleri karşımızda.
karadeniz245ik8_resize_resize.jpg

İşte Safranbolu evleri. Safranbolu için yaptığım araştırmada ise şu bilgilere ulaştım. “Safranbolu’nun adı antik dönemde tarihçi Homeros’un İlyada destanında Paplagonya olarak geçmektedir. Safranbolu’da sırası ile Hititler, Frigler, dolaylı yoldan Lidyalılar, Persler, Helenler, Romalılar, Selçuklular, Çobanoğulları, Candaroğulları ve Osmanlılar egemenlik kurmuşlardır. Safranbolu 1196 tarihinde Selçuklu Sultanı II.Kılıç Arslan’ın oğlu Muhiddin Mesut Şah zamanında Türklerin eline geçmiştir.
Safranbolu, tarihi geçmişinde, en üstün ekonomik ve kültürel düzeyine Osmanlı döneminde ulaşmıştır. Kentin 17. yy da İstanbul-Sinop kervan yolu üzerinde önemli bir konaklama merkezi oluşu, bölgede ticaretin gelişimine olanak sağlayarak zenginleştirmiştir.
Adını Safran adlı bitkiden alan Safranbolu dünyada bu bitkinin yetiştiği nadir yerlerden biridir.
18. ve 19. yüzyıl Osmanlı kent dokusunu günümüze değin koruyabilen Safranbolu’daki tarihsel anıtların çoğu, Candaroğulları ve Osmanlı dönemlerindendir. Safranbolu’daki tarihsel anıtlar çoğunlukla kare ya da kareye yakın planlı, düz çatı ya da kubbe ile örtülü, moloz taştan yalın örneklerdir.”

Motosikletler ile gezemeyeciğimiz anlayıp, motorlarımızı park ederek yürüyerek Safranbolu ‘nun parke taşlı sokaklarında geçmişin izlerini, tarihi dokusunu hissederek dolaştık. Evlerin bir çoğu halen dimdik ayakta. Hemen hemen hepsi 2-3 katlı ve ahşap ağırlık evler. Safranbolu artık bir turizm merkezine dönmüş. Bir çok turisti burada görmeniz mümkün. Hatta ilk Safranbolu’ya girdiğimizde Trafik Polisi bizi turist sanarak park etmemize yardımcı olmuş ve akabinde “Where are you from?” dediğinde biz dumu olmuştuk. Türk olduğumuzu anladığında ise karşılıklı gülüşmeler başlamıştı. Geçen hafta avrupadan gelen motosikletli bir turist grubu zannetmiş bizi de . Safranbolu’nun o ufak çarşısınıda dolaşarak hediyelik bir kaç hatıra eşyası satın alıyoruz. Safranbolu’yu gezmek için yapılmış olan golf arabalarından bozma araçlar ile ve kulağınızda kulaklıklar ile rehber eşliğinde gezebiliyorsunuz 15 YTL karşılığında.
karadeniz259db8_resize_resize.jpg

Akşam olmadan Amasra’ya varmamız gerek bu nedenle tekrar hazırlanıp yollara koyuluyoruz. Safranbolu ‘dan çıkıp Bartın istikametine yol alıyoruz. Aman allahım bu ne kadar güzel bir yol. Her iki yanınız yemyeşil ağaçlar ile kaplı ve bir vadi içinde gidiyormuşcasına, yılan gibi kıvrıla kıvrıla giden harika bir asfalt. Bir motorcu başka ne ister
karadeniz262xa7_resize_resize.jpg

Fazla uzun sürmesede bu yolun keyfini çıkarıyoruz. Bartın’dan sonra Amasra için yola koyulduğumuzda hava iyice kararmaya yüz tutmuş bizde artık yavaş yavaş yorulmaya başlamıştık. Amasra’ya gitmek için bir çok viraj dönmelisiniz. Dağ yolu olan ve sürekli iniş çıkışlar ile doğlu dar bir yol. Karşı şeritten gelecek araçlara da çok dikkat etmek gerekiyor.
Hava kararmak üzere iken Amasra’ya giriyoruz. Yapacak ilk şey kalacak bir yer ayarlamak olduğundan hemen kendimizi atacağımız bir otel pansiyon türü bir yer arıyoruz. O da ne ? Amasra da kalacak tek bir boşyer bulmak imkansiz gibi bir şey. Ağustos ayı olduğundan dolayı her yer full kapasite çalışıyormuş. Bayağı bir aramadan sonra ancak tek oda bir duble yatak bulabiliyoruz. Arkadaşımla tek yatakta arkadaşça uyuyoruz. (Mecburiyetten  ) eşyaları otele yerleştirip kendimize gelince ilk yapıtığımız şey kendimizi Amasra sokaklarına bırakmak oldu. Geceleri pek bir hareketli idi. Her yerde bir eğlence, sokaklar insan kaynıyor. Meğer bu bölgenin en revaçta olan yeri imiş Amasra. Akşamı bir balık-ekmek ve bira ile kapatıyoruz ve dinlenmek üzere oteldeyiz. Ertesi günün planlarını yapıyoruz uyumadan once. Gideceiğimiz rotayı önceden geçen bazı arkadaşlar Sinop’a kadar yolun çok virajlı olduğunu söyleyip durdular. Ama biz ne kadar olabilir ki diyerek ertesi gun kü planımızı Samsun’a varmak üzere yapıyoruz. Harita da gerekli yerler işaretleniyor ertesi gün ve uyuma zamanı.

Sabah ışıl ışıl bir güneşin odaya vurması ile uyanmak güzel bir şey. Otelimiz tam deniz kenarı olduğundan dolayı manzaramız müthiş. Gündüz Amasra’yı daha çok beğendim.

karadeniz278ck6_resize_resize.jpg

karadeniz010vn6_resize_resize.jpg

karadeniz280vs4_resize_resize.jpg

Kahvaltı ve eşya toplama faslı ( şu eşya toplama indirme, bindirme işleri ne kadar pratik olur ise o kadar çok vakit kalıyor size, bu nedenle bu işi pratik yapmayı öğrenmeli her motosiklet kulanıcısı ) ardından Amasra dan benzin alıp artık yola çıkalım istiyoruz. Otele en yakın benzinci soruluyor ve alınan cevap “En yakın benzinci Bartın yolunda”. Nasıl yani ? Bu kadar kalabalık ve yerleşimi çok olan bir ilçede benzin istasyonu yok mu ? Maalesef dun geldiğimiz yolu 25 km. Kadar geri gidiyoruz benzin almak için.Benzinin bitmeye yakın Amasra’ya gitmeyin 

Bugun kü rotamız ;
gun2ie0_resize_resize.jpg

Artık batı karadeniz sahil şeridini oya işler gibi Samsun’a kadar gitmeyi planliyoruz. Ve hep bize yapılan sürekli virajlarla başbaşayız. Başlarda çok zevkli gelen virajlar bir süre sonra konsantrasyonunuzun azalmasına ve hata yapma riskinizi arttırıyor. Yol ise ; bir yanınız yemyeşil bir yanınız masmavi olarak ve bir viraj bitmeden diğerine girdiğiniz bir yol hayal edin. İnanılmaz keyfili ve tat verici bir yol motosiklet kullancısı için. Yani biri motorcunun isteyeceği doğa ve yol bir arada. Asfalt kalitesi gayet iyi. Ama bir süre sonra viraja mı bakıcam manzaraya mı bakıcam derken yoldan çıkmanız muhtemel bu nedenle naçizhane tavsiyem eğer etrafıda görmek istiyorsanız bizim yaptığımız gibi sık sık durarak manzaranın ve doğanın keyfini çıkarın. Öğlen oldu ve biz hala yollardayız ve geldiğimiz yol hedeflediğimiz yolun yarısı kadar. Virajlar bitmek bilmiyor suratınız maksimum 50 km/h. Yer yer 20 km/h ile gitmek zorunda kalıyorsunuz. Sık mola vermek zorunda kaldığımızdan yol bitmiyor. Yol üzerinde gezilecek irili ufaklı o kadar güzel koy ve köyler var ki ama biz zamanımızı gerçekten karadeniz olan Samsun sonrasında değerlendirmek istiyoruz. Bu nedenle bu yerleri transit geçiyoruz. Yaptığımız sadece tabelalarda hatıra fotoğrafı çektirmek oluyor.

Akşama az kaldı hava kararıyor ve Sinop’a 50 km. var henüz. Hava karardı ve ancak Sinop’a girebildik. Geldiğimiz yol km olarak pek fazla olmasada kendimi acaip bitkin hissediyorum. Bunun nedeni o bitmek bilmeyen virajlardı kesinlikle. Bugün Samsun’a kadar gitmeyi planlamıştık ama sanırım Sinop’ta mecburen konaklayacağız. Şehrin merkezine iniyoruz ve ilk olarak kalacak yer bulmaya çalışıyoruz. Sinop’un geleneksel festival zamanına denk gelmişiz, her yer dolu  Zar zor şehrin göbeğinde herhalde en fazla 3 m2 lik büyüklüğe sahip bir otel odasına yerleşiyoruz. Hava sıcak, yanıyor akşam olmasına rağmen. Oda ufacık, soluk alamıyoruz resmen içeride. Klima, vantilatör benzeri serinletici nesnede olmayınca birde üstüne üstlük bütün gün sıcakta üstümüzde ki motosiklet kıyafetleri terden kokar hale gelince o da durulacak gibi değil. Atıyorum kendimi dışarıya hemen acele ile. Motosikletleri bir elektrik direğine bağlıyoruz. Yemek yemek için sahildeyiz, sahil insan kaynıyor festival dolayısı ile. Cıvıl cıvıl heryer. Konser sesleri, gülüşmeler, eğlenceler gırla  Sahil de balıklarımızı yiyerek günün kritiğini yapıyoruz ve tabii ki neden bu kadar yorulduğümuzu çözmeye çalışıyoruz. Yemekler yeniyor ve Sinop alelacele şöyle bir turlanarak, festival alanında biraz vakit öldürüp o hücre gibi otel odasına dönüyoruz. Uyumak zor olacak biliyorum ama yapacak bir şey yok, yarın erkenden yola çıkacağız. Zorla uykuya dalıyorum sıcak ile koyun koyuna…

Sabah erkenden aayaktayız acele ile kahvaltıyı yapıp Sinop Tarihi cezaevini görmeden gitmeyelim diye düşünüyoruz. Dün akşam şehre girmeden Cezaevi tabelasını gözüme kestirdiğim için direkt Cezaevine gidip, bir kaç foto çekip Samsun’a doğru yola çıkacağız. Eşya toplama faslı her zaman ki gibi uzun sürüyor. Yol partnerimde biraz yavaş hazırlanan cinsten olunca her seferinde beklemek farz oluyor  Motorlar hazır yola çıkmaya. Hemen marş yaparak Cezaevine gidiyoruz. O da ne kapıda bir asker ve DUR diyor.
Biz : Merhaba, fotoğraf çekip cezaevini gezecektik
Asker (şaşkın bir ifade ile): Ne fotoğrafı. Burada fotoğraf çekilmez.
Biz : Nasıl yani ? gezip dolaşacaktık
Asker : Hadi işinize, burası sizin bildiğiniz yer değil. Burasi cezaevi ve içeride de mahkumlar var.
Biz : (Sabah afyon patlamadığından olsa gerek idrak edemiyoruz ilk başta. Sonra gittiğimiz cezaevinin yeni ve aktif cezaevi olduğunu fark ediyoruz. ) Gülüşerek askere selam verip Tarihi Cezaevini bulmaya gidiyoruz şehir merkezine. Tarihi Cezaevini buluyoruz, işin komik tarafı kaldığımız otelin 2 arka sokağındaymış. 

karadeniz297ln9_resize_resize.jpg

karadeniz299ly6_resize_resize.jpg

karadeniz301co6_resize_resize.jpg

karadeniz305km0_resize_resize.jpg

karadeniz308em6_resize_resize.jpg

karadeniz302zn3_resize_resize.jpg

Sinop cezaevine giriş 4 YTL. İçeriye adımınızı atar atmaz sizi enteresan bir hava karşılıyor. Hele hücreleri, avluyu dolaşınca içinizi bir ürperti kapsıyor. Kısa bir geçmişe kadar halen aktif olan cezaevinin izlerini görmek insanı derinden etkiliyor. Herkesin gidip görmesi, havasını koklaması gereken bir yer. Sinop hakkında yaptığım araştırmalar sonucunde ;

“Sinop Tarihi Cezaevinin içinde bulunduğu alan 03 Ekim 1214 yılında Sinop’u zapteden Selçuklu Sultanı İzzeddin Keykavus tarafından, ana kalenin kuzeyden güneye inen dik bir surla kesilmesiyle meydana gelmiştir.
Selçuklu ve Osmanlılar zamanında tersane olarak kullanılan iç kalede zamanının en iyi vasıflı harp gemileri inşa edilmişti.
1882 yılında Sinop Mutasarrıfı Veysel paşa Zamanında hükumetten alınan tahsisatla iç kale cezaevine çevrilmiştir.

Sinop’un Türkler tarafından alınması, 1214 yılında Anadolu Selçukluları dönemine rastlar.
Sinop Kalesi’nin bir cezaevi olarak kullanılmasına ilişkin elimizdeki en eski kayıt, 1568 tarihlidir.

“Evliya Çelebi, çok renkli ama biraz abartılı üslubuyla, Sinop Cezaevi’ni şöyle anlatır:
“Büyük ve korkunç bir kaledir. 300 demir kapısı, dev gibi gardiyanları, kolları demir parmaklıklara bağlı ve her birinin bıyığından 10 adam asılır nice azılı mahkumları vardır. Burçlarında gardiyanlar ejderha gibi dolaşır. Tanrı korusun, oradan mahkum kaçırtmak değil, kuş bile uçurtmazlar.” Evliya Çelebi’nin anlattıklarında gerçek payı çoktur. Deniz kenarında olduğu halde, denizi göremeyen mahkumlara Sabahattin Ali, 1933’te şöyle seslenecektir: “Görmesen bile denizi / Yukarıya çevir yüzü.” Öyle ya, burada mahkumların dünyasına dışarıdan katılan yalnızca iki şey vardı: Özgürlükten uçarak gelen martılar ve bahçe duvarında kendiliğinden açan kır çiçekleri� Çünkü o dönemde, Sinop Cezaevine “girilir, ama çıkılmaz”dı. Nemden kibritin bile yanmadığı bu mekanda, mahkumlar çürümek ve ceza sürelerini tamamlayamadan ölmekle, karşı karşıya kalırlardı. ”

Tarihi Ceza evi ,1996’da yeni “E-Tipi Kapalı Cezaevi”nin yapılmasıyla, Sinop’taki hükümlü ve tutuklular buraya taşınmıştır.”

Cezaevinin o mistik ve insanı tedirgin eden havasından çıkıp kendimizi Samsun’un yollarına atmaya hazırız.

Bunün kü rotamız ise ;
gun3lh3_resize_resize.jpg

Dünün yorgunluğunu halen atamadık üstümüzden, bu nednele bu gun dah az km. yol yaparak Samsun’da kalmaya karar veriyoruz. Hem Samsun’da ki dostlarımızla da fazla vakit geçirmiş olacağız.

Fazla oyalanmadan 60-70 km kadar güzel bir dağ yolundan Samsun istikametine doğru yol alıyoruz. Yol sonrasında duble yola dönüşüyor. Gidiş geliş, ayrılmış olan güzel bir yoldan Samsun’a kadar geliyorsunuz. Amasra-Sinop arası yoldan sonra bu yolda canınız sıkılıyor doğal olarak 

Samsun’daki motorcu dostlarımız bizi 19 Mayıs ta karşılıyorlar. Hep beraber Samsun’u tepeden gören Amisos tepesine gidiyoruz. Samsun ile ilgili aldığımız bilgiler de ise şunları öğreniyoruz.

“Samsun adının Yunanca “Amisos” kelimesinden gelme olduğu ileri sürülmüşse de bu kelimenin kökeninin eski Yunan öncesi döneme dayandığı daha kuvvetli bir ihtimaldir. Söz konusu kelimenin Yunanca olmayıp Palaskça olduğu bugün Yunan tarihçileri tarafından da kabul edilmektedir. Amisos adının bölgeye deniz yoluyla gelen Yunanlılar tarafından verilmeyip, Amasia gibi Anadolu menşe’li bir kelime olduğu ihtimali daha ağır basmaktadır. Roma imparatoru Pompeius M.Ö. 64 yılında Amisos’a geldiği zaman şehrin ismini Pompeiopolis’e çevirmişse de bu isim kalıcı olmamış ve Amisos adı bundan sonraki dönemlerde de geçerliliğini korumuştur.

Bugün kullandığımız “SAMSUN” adının ortaya çıkışı, Türkler’in buraya hakim olmasından sonradır. XII. ve XIII. Asırlardaki Türk kaynaklarında “Samsun” ismi kullanılırken aynı yıllardaki batı kaynaklarında ise “Sampson” adı kaydedilmektedir. Gerek “Samsun” gerekse “Sampson” kelimelerinin Amisos’tan türetildiği şüphesizdir. Osmanlı dönemi kaynaklarında ise yazılış farkları olsa bile “Samsun” kelimesinin kullanıldığı görülmektedir. Ancak bu dönemde şehrin adı “Samsun olarak anılmakla birlikte, sancak adı olarak ” Canik ” kullanılmıştır. Cumhuriyet döneminde idari düzenleme ile vilayet haline getirilen şehir günümüzde de “Samsun” adı ile anılmaktadır.”

Samsun Meydanında hatıra fotoğraf çekildi ve bu an ölümsüzleştirildi.
karadeniz335do7_resize_resize.jpg

Ardından Ulu Önder Atatürk’ün Samsun’a çıktığı Bandırma gemisini ziyarete gidiyoruz hep birlikte. Bandırma gemisinin orjinalini beklerken, geminin birebir kopyası aslına sadık kalınarak baştan inşa edilmiş. Denizde görmeyi beklerken karada olması kafamı karıştırdı. Öğrendiğim bilgiye göre de. Gemi suya indiği anda vergiye tabii olduğundan dolayı Samsun belediyesi kara da sergilemeyi uygun görmüş.

karadeniz345yy9_resize_resize.jpg

karadeniz340yb0_resize_resize.jpg

Samsun’lu motosikletçi dostlarımızın yardımı ile tertemiz bir mekanda gece konaklıyoruz ve gerçekten dinlenmiş olarak sabah erkenden yola çıkma hazırlıklarımızı yapıyoruz. Yarın ki rota, gezilecek yerler hakkında bilgiler edinip bunları not alıyoruz. Karadeniz’i gezen arkadaşlarımız, gerçek Karadeniz Samsun’dan sonra başlıyor diyorlardı. Onun heyecanı ile uykuya dalıyoruz.

Bu günkü rotamız şu şekilde ;
gun4lb0_resize_resize.jpg
Samsun’lu arkadaşlarımızla birlikte Ünye’ye kadar gideceğiz. Bize eşlik edecekler. Samsun’dan çıkıp o meşhur duble yola atıyoruz kendimizi. Ama ben bir an once bu asflattan kurtulup, gerçek karadeniz köyleri , yaylarında olmak istiyorum. Oldum olası sevemedim otoyolları. Motorcunun ruhuna ters olduğunu düşünmüşümdür hep.
İlk durağımız Çarşamba oldu. Çarşamba’da meşhur Çivisiz Camii yi ziyaret ettik. Yıllar önce tek bir çivi kullanılmadan inşa edilmiş olan tarihi bir ibadet mekanı. Çivisiz Camii hakkında bilgi ;

“Samsun’un Çarşamba ilçesinde tek çivi kullanılmadan yapılan Çivisiz Cami adıyla bilinen cami, yıkılmak üzere iken geçen sene restore edilerek yıkılmaktan kurtarıldı. Çivisiz Camii’nin kim tarafından yapıldığı belli değil. Caminin içindeki ahşap bir sütunda Hicri olarak caminin, 595 yılında yapıldığı yakın tarihlerde bulunmuş.
Daha detayli bilgi için : BURAYA bakabilirsiniz.”

Cami çivisiz olarak inşa edilmiş yıllarca önce ama bizim işgüzar insanlarımız restore edeceğim diye caminin her yanına çivi çakmışlar 
Çivisiz camii yi arkamızda bırakp Ünye’ye doğru yola çıkıyoruz. Ünye yi tepeden gören Çakır Tepe de bir mola verip, soluklanıyoruz. Ben halen sabırsızım bir an once artık şu yoldan kurtulmak istiyorum. Köylere, tepelere kavuşmak tek dileğim. 
Bu serzenişlerme arkadaşlardan yanıt geliyor ve duble yoldan ayrılıp eski sahil yolunu kullanarak Giresun istikametine gitmeye karar veriyoruz. Yol üzerinde eskiden beri meşhur olan bir mekana uğramamız gerektiğini söylüyor Samsun’lu dostlarımız. Mekanın ismi “Uzun Saçlı’nın Yeri”. Ben, o da ne ola ki ? diye düşünürken manzaraya nazır bir çay evi olduğunu öğreniyorum ve yola koyuluyoruz. Yarım saatlik bir sürüşten sonra (bu geldiğimiz yol bir nebze gazımı aldı  ) “Uzun Saçlı” ’nın Yerin ‘deyiz.

karadeniz134dk7_resize_resize.jpg

Adam biraz sıradışı. Neden derseniz ? Beğenmediğine çay felan satmıyor. Tam bir simetri hastası. Utanmasa oturduğunuz sandalyeyi bile düzeltecek kadar. Enteresan bir yer. Yolunuz düşer ise mutlaka uğrayın. Ama diyeyim sakın ola ki oturunca “bize çay versene” felan demeyin. Kovalanırsınız. Sessizce oturun ve onun gelmesini bekleyin. Kaç adet içeceğinizi önceden belirlemeniz ve ona göre sipariş vermeniz gerekiyor. Söylediğiniz tüm çayları bitireceksiniz mecbur çünkü  Böyle enteresan bir yer yani.
Ayrıca diğer bir enteresanlık ise WC nin deniz manzaralı olması. İnanmıyor musunuz ? Öyleyse bakın 

karadeniz138zk5_resize_resize.jpg
Öyleyse bakın, gerçekten deniz manzaralı.
karadeniz139rr5_resize_resize.jpg

Uzun saçlıyı mekanında bırakıp biz Giresun’a doğru yola çıkmaya hazırlanıyoruz. Samsun’lu arkadaşlarımız geriye dönerken biz yeşil karadenizin kucağına kendimizi atmak için yollara çıkıyoruz.

Giresun yolu üzerinde bulunan Tirebolu mevkiinden aşşağıya doğru saparak Torul – Gümüşhane istikametine doğru yol alıyoruz. Giresun’da tam fındık zamanı ve her geçtiğimiz köyde harıl harıl insanlar çalışmaktalar. Yol üzerinde ara ara fotoğraflar çekiyoruz.

karadeniz376rf6_resize_resize.jpg

karadeniz368td9_resize_resize.jpg

Doğanyurt ve Torul istikametine geldiğimizde hava artık kararmaya başlıyor. Bugun Maçka’da kalmayı planlıyoruz. Hava kararmadan yola devam. Fakat o da ne bir anda ileriye baktığımda gökyüzünün pek hayırlı bir şekilde durmadığını görüyorum. Şimşekler ardı ardına çakıyor,o istikametten gelen araçların üzerleri ise sırılsıklam. Hemen yağmur pozisyonu alınıyor ve yağmurluklar giyiliyor.

Yağmur altında kısmen güzel bir asflatta Maçka’ya ulaşmaya çalışıyoruz. Ama nafile Zigana Geçidine geldiğimizde hava iyice kararmış ve yağışta olağan hızı ile devam ediyordu. Artık bu dakikadan sonra risk almaya başladığımızdan ilk bulduğumuz yerde konaklamaya karar verdik. Tam birAmerikan filmi gibi yol kenarında bulunan bir Hotel’e sığındık  Gece olmuş, üst baş ıslak ve sessiz bir mekana giriş yapıyorsunuz. Görevli ne dese kabul edecek pozisyondayız. Ben pazarlıksız vereceği her odaya razıyım. Ama arkadaşlar pazarlık yapmaya yelteniyorlar ve ben hemen engel olup kendimizi bir bungalov eve atıyoruz. Akşam yemekler yeniliyor, günün kritiği yapılıyor her zaman ki gibi.
Zigana geçidinde konakladığımız mekan ve motorların hali.

karadeniz377ij8_resize_resize.jpg

Ertesi sabah kahvaltı ediyoruz niyetimiz Maçka’ya devam edip Uzungöl’e gitmek. Yan masada oturan bir amca aynen şunu söylüyor. “Karadenizi gerçekten gezmek istiyorsanız bu yollardan devam ederek hiçbir şey anlamassınız. Esas Karadeniz yukarılarda, yaylardadır” diyor ve devam ediyor sözlerine “ size ben bir rota çıkaraağım şimdi o rotayı takip ederseniz çok güzel yaylardan geçecek ve direkt olarak Maçka – Sümela Manastırına ineceksiniz “ diyor. Biz de tamam deyip rotayı öğreniyoruz kendisinden. Zigana geçidinden ayrılarak Cami Boğazı Yaylasını bulmak üzere yola koyuluyoruz.
Biz yola çıkmadan önce enduro kullanan arkadaşlarımız Fazer ile Karadeniz gezilmez deyip durdular. Bende biraz inat uğruna gezilip gezilmez miyi kanıtlarcasına yola çıkmıştım. Şimdi tam zamanı idi bunu kanıtlamanın. Yaylalara doğru tırmanmaya başladık.

Bugun kü rotamız şu şekilde oldu son olarak.
Rotanın kısalığı sizi şaşırtmasın ortlama 85 km. lik bu güzergahı 1 gunde anca tamamlayabildik. Neden mi ? Nedeni aşağıda ayrıntılı olarak var 
gun5we1_resize_resize.jpg

Artık ana yoldan ayrılıyoruz.
karadeniz151lx5_resize_resize.jpg

Tırmandıkça yol bozulmaya, ama aldığımız keyifte o oranda artmaya başlıyor.
Karadeniz’in zirvesine doğru tırmanırken, motorunuzla kendinizi yükseklerde hissetmek, o sessizliğin içinde olmak gerçekten çok keyif verici.
karadeniz158hz6_resize_resize.jpg

Yolumuzu kimi zaman koca koca taşlar, kimi zaman koyun sürüleri kesti.
karadeniz380pu5_resize_resize.jpg

Yaylaların birinden çıkıp diğerine doğru yol alıyoruz. Uçsuz bucaksız, tepeler, düzlükler bize eşlik ediyor yolda. Geçtiğimiz köylerden birinde bir amca yolumuza atlıyor ve bizi olabilecek en samimi duygular ile evine davet ediyor karpuz kesip ikram etmek için. Bizlerde soluklanmak biraz olsun dinlenebilmek ve hoşsohbet için Lokman amcanın davetini kabul ediyoruz.
karadeniz166hx2_resize_resize.jpg

Lokman amca tüm misafirperverliği ile bizleri ağırlıyor. Bizde ona ikramda eşlik ediyoruz ve sofrayı beraber hazırlıyoruz. Kendisi eski bir Tır uzun yol şoförü imiş. Yıllarca İran-Türkiye arasında direksiyon sallamış ve artık inzivaya çekilmiş. Aslen Trabzon’da yaşıyor ama yazın Ipsarolimy adli köydeki o ufak evine kaçıp geliyormuş.
karadeniz399ys5_resize_resize.jpg

Yukarıda ki fotoğrafta sobayı görüpte Ağustos ayında ne işi var bu sobanın diyenler olabilir. Akşamları acaip soğuk oluyormuş yaylalar. Bu nedenle geceleri soba yakılıyor. İkramları için çok teşekkür ediyoruz kendisinse ve Cami Boğazına ulaşmak için yolumuza devam ediyoruz. 20 km. kadar yolumuz kaldığını öğreniyoruz. Rakam olarak 20 küçük ama yolun taş olmasından dolayı o 20 km yolu 1,5 saatte anca alacağımızı da iyi biliyoruz.

Cami Boğazı istikametine giderken yolda gördüğüm uçsuz yaylalara atıyorum Fazercanı 
karadeniz174kj9_resize_resize.jpg

karadeniz173qy8_resize_resize.jpg

Yollar olabildiğine viraj ve zorlu. Ama bir o kadar da keyifli.
karadeniz177tj7_resize_resize.jpg

Nihayet Cami Boğazı yaylasına varıyoruz. İlk gördüğümüz köy kahvesine atıyoruz kendimizi.
Kahvede hoşgeldin – beş gittin den sonra yorgunluk çaylarımızı içiyoruz. Hatta bir ara ben abartıp çay ocağına geçip çay servisi felan yapıyorum 

karadeniz180dy3_resize_resize.jpg

karadeniz181rm3_resize_resize.jpg

Karnımız tok ama o taze etleri görünce dayanamayıp biraz et yemek gerekir diye düşünüp kendimize ufak çaplı bir et ziyafeti çekiyoruz.
karadeniz402ba4_resize_resize.jpg

Vaktimiz daralmaya başlıyor. Yol üstünde Çakır Göl denilen bir mevkii de görüp oradan Sümela Manastırına geçeceğiz.

Yola çıktığımızda Çakır Gölü bu kadar zor bulacağımızı hiç düşünmemiştik. Yoldan geçen bir arabaya sorduğumuz yönde yanlış .çıkınca hepten karıştı her şey. E dağın tepesinde soracak insan bile yok, tabela desen o da yok. Elimizde ki GPS te tam olarak yön göstermeyince kalakaldık.
Girdiğimiz yanlış bir yolda arkadaşlarımdan birisi suda batınca tam bir macera oldu. Botlar vıcık vıcık su içinde kalınca harika bir yolculuk oldu sonrası 

karadeniz195pi6_resize_resize.jpg

Ben ise tam bir Enduro edası ile suyu yararak geçiyorum ve bundan sonra Fazer a FAZER GS denilmesini salıveriyorum 
karadeniz199es7_resize_resize.jpg

İşte bir yol ayrımı ve ne yapacağımızı şaşırmış durumdayız. Sağdan mı solda mı ?
karadeniz200nb1_resize_resize.jpg

Oh en güzel bir araba geliyor ve yön sorabileceğiz. Ama o da ne onlarda kaybolmuşlar kaldık mi bir başımıza dağda 
karadeniz201pv3_resize_resize.jpg

Sağdan gitmemiz gerektiği kanaatine varıp yolumuza devam ediyoruz, saat artık ilerlemekte ve Sümelaya yetişmemiz zor olacak gibi bu nedenle Çakır Göl’ü pas geçme kararındayız.
Zar zor yolumuzu bulup Maçka’ya doğru inişe geçiyoruz. Mazara müthiş, her geçtiğimiz noktada durup 10 larca fotoğraf çekmek geçiyor içimizden. Doğa bu kadar mı güzel olabilir diye içimizden geçiriyoruz.

Bir kaç kare fotoğraf yayladan, Maçka’ya inen güzergahta.

dsc09127resizesn4_resize_resize.jpg

dsc09122resizehr4_resize_resize.jpg

karadeniz037yq9_resize_resize.jpg

karadeniz205kb4_resize_resize.jpg

karadeniz207bl9_resize_resize.jpg

Sümelya varıyoruz varmasına ama saat 18:20 ve Sümela manastırı ziyaret saati bitmiş durumda. 18:00 de kapanıyormuş. Dışarıdan bir geziyoruz sadece içine giremeden. 
Hatıra olsun diye bir kaç karede fotoğraf .çekebiliyoruz sadece

dsc09130resizehq9_resize_resize.jpg

karadeniz210vz1_resize_resize.jpg

Hava kararmak üzere, Maçka’ya inip konaklayacak yer aramak üzere yola çıkıyoruz. Maçka-Sümela Manastırı arası 30 km. kadar. Güzel bir asflat ve sıralı virajları geçerek iniyoruz Maçka’ya. Konaklayacak bir aile pansşyonu buluyoruz ve yerleşiyoruz. Karı koca işletilen bir mekanda rahat ediyoruz. Tüm günde aldığımız 85 km yayla, 30 km. lik asfalt yolun bizi turlu gibi yoracağını dinlenmeye başladığımızda anlıyoruz.

Karadeniz’in yaylaları için motosiklet ile gelinecekse, büyük endurolar yerine ufak, olabilidiğince hafif motosikletler tercih edilmesi gerekitiği fikirini hepimiz kabul ediyoruz.
Keyifli bir Alabalık ziyafeti çekiyoruz kendimize. Ertesi günün rotası için kafa yormaya başlıyoruz. Karadeniz daha yeni başladı, maceraların ardı arkasaı kesilmeyecek artık bunu anlıyoruz.

Ben bugun kü yolun zor olmasına karşı acaip keyfi aldım ve keyfim suratımdaki aptal bir gülümsemeden belli oluyordu.

Karadeniz gezimin ilk serisi bu şekilde. Sırada ; Hamsiköy – Bayburt – Soğanlı Geçidi – Çaykara – Of – Sürmene – Trabzon – Tokat – Amasya – Tosya – Bolu – Istanbul maceramı paylaşacağım.

Yollarda görüşmek dileği ile,

Yorum

  1. blackses
    Ekim 23rd, 2007 | 01:16

    Çok güzel bir gezi yapmışsınız gerçekten görülmesi gereken yerler bende rize yi ve trabzon u görmek istiyorum,eğer bir daha gidersen bende seninle beraber olmak isterim..

  2. ALİ ZENGİN- TRABZON
    Ocak 25th, 2008 | 12:47

    Dört Mevsim karadeniz Dergisinden Karadeniz bölgesinin tanıtımında gösterdiğiniz ilgiden dolayı sizi ve ekip arkadaşlarınızı bir trabzonlu olarak tüm trabzonlular adına kutlarım.
    Allah yar ve yardımcınız olsun.

  3. şamil nacar
    Şubat 23rd, 2008 | 15:28

    arkadaşım süper olmuş
    bende birkaç yıldır arzuluyorum oraları gezmek ama işler müsade etmiyor. kısmetseinşallah bu yıl bi xl 200 ile oraları dolaşacağüım
    yollarda görüşmek dileği ile
    allaha emanet olun.

  4. ömer
    Mart 13th, 2008 | 00:11

    süper bi gezinti olmuş.Yaylaları daha çok gezin giresunda kümpet rizede ayder mükemmel yerler…Karadeniz her mevsim güzel….

  5. Mayıs 19th, 2008 | 10:09

    süper olmus ya kümbet yaylasına gittim süperdi ya ben giresunluyum süperdiir oraya ama pamukovada oturuoz byyyyyyyyyyyyyyyy

  6. Mayıs 19th, 2008 | 10:13

    oy giresun giresun yaktun biturdun beni oy giresun giresun sarkı bu uzun yazmıim oky ben rizeye gittim giresuna trobzona samsun kardenizin bütün illerine ve sehirlerine gittim süper …………..byyyyyyyy sizleri cok seviorum byyyyyyyyyyyyyyyy 19 mayısınızı kutlarım

  7. yusuf başar
    Ağustos 2nd, 2008 | 22:58

    abi bende motor hastasıyım sinop ceza evine bakarken sizin siteye girdim gezdiniz yerleri gördüm süper olmuş benim de bi ufak motorum var ou büyütücem inş bi dakine benim için de gezerseniz sevinirim .by

  8. Kasım 29th, 2008 | 19:00

    harika bi gezi olmuş ben trabzonluyum bu kadar ii olur tebrikler

  9. Kasım 29th, 2008 | 19:02

    tebrikler süper olmuş çok beğendim ben bilinmeyenler yerler için bu kadar detay olur tekrar tebrikler

  10. Alper
    Ocak 17th, 2009 | 23:55

    cami boğazında 10 kilo et yesen doymazsın.Almanya’dan selamlar

  11. Şubat 14th, 2009 | 19:09

    Tebrik ederim ağzım açık hayretler içinde güzergahlarınızı izledim.Tebrik ederim.Hayatın tadını çıkarmak bu olsa gerek.

  12. surgun
    Haziran 5th, 2010 | 19:24

    cok güzel içim gidiyor böyle gezilere. 15 güne kadar bende fz6 almayı düşünüyorum.

Yorum Yazin

*
To prove you're a person (not a spam script), type the security word shown in the picture. Click on the picture to hear an audio file of the word.
Anti-spam image